Güngörmüş, açıkgözlü bir horoz ağaca çıkmış milleti uyandırıyormuş. Uzaklardan ıslık çala çala bir tilki gelivermiş.

-Kardeş, demiş. Müjdeler olsun. Savaşlara son verildi. Bütün dünyada barış ilan edildi. Ben haberciyim. İn aşağıya da sarılalım. Acelem var. Daha yirmi köy gezeceğim. Herkese söyle sevinsinler. İnde bir öpeyim seni.

-Tilki kardeş, demiş tecrübeli horoz. Bundan daha iyi bir haber şimdiye kadar duymamıştım. Hele bir de bu haberi senin vermen yok mu? Bitirdi beni. Şu karşıdan gelen iki tazı ile birlikte kutlayalım. Bir yere ayrılma hemen iniyorum. 

-Ooo, demiş tilki. Ben geç kaldım. Artık gidip diğer köye haber vereyim. Başka zaman kucaklaşırız. Demiş ormanın derinliklerine koşarken.

-Horoz başlamış keyifli keyifli ötmeye. Tilkiye tilkilik ettim diye.

La Fontaine bizim sektörden ilham almış olabilir. Bir zamanlar sektörde kimsenin tanımadığı tilki gibi bir adam vardı. Herkesin yanına sokulur, tilki gibi dişlerini göstere göstere yalandan güler, insanların gönüllerine gidecek sinsi yollar arardı. Fıtrat bu ya. Bazı arkadaşlarımızı ısırmaya başladı. Her ısırışta başka bir arkadaşımıza musallat oluyordu. Asıl yüzünü görenler ondan uzaklaştı. Bazıları horoz gibi ötüp milleti uyardı. Bazıları da henüz ısırılmadığından yanında kaldı.

Sahi kim horoz, kim dişlerini göstere göstere gülen tilki?